Bu makalemiz, Şâri’ Allah Teâlâ’nın makâsıdına ulaşmada bir yöntem olan beyan teorisinin delâlet yollarından “has lafız” üzerinde tatbikine dair bir incelemedir. Has lafız, Hanefî usulünde mutlak, mukayyed, emir ve nehiy olmak üzere dört kısma ayrılır. Mütekellimîn usulünde ise has lafız başta olmak üzere her bir lafız diğerlerinden bağımsız olarak ele alınır. Bu makalemizde gayemiz, iki usul arasındaki tasnife dayalı farklılıkları ve sebeplerini irdelemek olmayıp beyanın lafızlar üzerinde nasıl tatbik edildiğini ortaya koymak olduğu için biz şekilsel tasnifte Hanefî usulünü, ancak muhtevada hem Hanefî hem de Mütekellimîn usulünü esas aldık.
Has lafzın ilk türü olan mutlak, takyid edildiğine dair bir delil bulunmadığı sürece olduğu gibi kabul edilir ve onunla ıtlak üzere amel etmek vücûb ifade eder. Has lafzın ikinci türü olan mukayyed’de ise eğer bir lafız bir nasta mukayyed olarak yer almış, başka bir nasta da mutlak olarak gelmemiş ise onunla mukayyed hal üzere amel edilmesi gerekir. Şayet bir lafız, bir nasta mutlak olarak, başka bir nasta ise mukayyed olarak bulunur ise mutlak ve mukayyed lafızlarının her biri ile kendi bulundukları yere göre mi amel edilecek yoksa mutlak, mukayyede hamledilerek mutlakın gayesi mukayyede göre mi belirlenecek?” sorusu mutlakın mukayyede hamli konusunu karşımıza çıkarır. Bir kısım Hanefîler’e (Irak) göre mutlakın mukayyede hamledilerek iki nassı tek nas konumuna indirip sadece birisiyle amel etmek câiz değildir. Çünkü asıl olan, haml yapmadan her bir nasla ayrı ayrı amel etmektir. Diğer kısım Hanefîler’e (Semerkant) göre ise mutlakın mukayyede hamli, nesih demektir. Yani haml yoluyla mutlak lafız, mukayyed lafız vasıtasıyla neshedilir ve bu işlemden sonra mutlakın hükmüyle artık amel edilmez. Cumhura göre ise mutlakın mukayyede hamli demek, mukayyedin mutlakı tefsir ve beyan etmesi demektir. Onlara göre âm lafız, has ihtimalini, mücmel lafız da beyan ihtimalini taşıdığı gibi mutlak lafız da mukayyed ihtimalini taşır. Has bir lafzın, bir nasta mutlak olarak diğer bir nasta da mukayyed olarak yer alması genel itibariyle iki şekilde olur. Itlak ve takyid ya sebepte (hükmün sebebinde) olur veya hükümde (hükmün kendisinde) olur. Mutlak-Mukayyed arasındaki haml işleminde ıtlak ve takyid hükmün sebebinde olup her iki nasta da hükmün aynı olması durumunda Hanefîler’e göre mutlak, mukayyede hamledilmez. Her bir nas ile ayrı ayrı amel edilir. Cumhur’a göre ise mutlak, mukayyede hamledilir, sadece mukayyed nassıyla amel edilir. Mutlak-Mukayyed arasındaki haml işleminde ıtlak ve takyidin, hükmün kendisinde olması durumunda ise dört hal söz konusu olur: Birinci hal olan hükmün ve sebebin bir olmasının söz konusu olması durumunda tüm fakîhlerin (Hanefîler-Cumhur) ittifakıyla mutlak mukayyede hamledilir. İkinci hal olan hükümlerin ve sebeplerin farklı olmasının söz konusu olması ile üçüncü hal olan hükümlerin farklı, sebebin bir olmasının söz konusu olması durumlarında tüm fakîhlerin (Hanefî-Cumhur) ittifakıyla mutlak, mukayyede hamledilmez. Dördüncü hal olan hükmün bir, sebeplerin farklı olması durumunda ise Hanefîler’e göre mutlak, mukayyede hamledilmez. Cumhur’a göre ise mutlak, mukayyede hamledilir.
Has lafzın üçüncü türü olan emir, me’mûrün bih’in/emredilen şeyin “vücûb”’una delâlet eder ve özel bir karine olmadıkça da emir’in, vücûb’tan başka bir şeye delâlet etmesi doğru değildir. Has lafın dördüncü türü olan nehiy ise hem Hanefîler’e hem de Cumhur’a göre tahrîm’e/haramlığa delâlet eder, ancak Hanefîler’e göre bu delâlet/muktezâ, zarûrî bir tarik/yol ile sabit olmalıdır. Aksi durumda yani delil, subûtü zannî veya delâleti zannî bir tarzda olursa menhiyyün ‘anh/yasaklanan husus; haram değil, tahrîmen mekruh hükmünü taşır.
Usul ilminde has lafzın beyanına dair iki görüş mevcuttur: Birinci görüşe göre has lafız, hangi mâna için vaz’olunmuş ise -aksine bir delil olmadıkça-o mânaya kat’î (kesin) ve yakînî (şüphesiz) bir şekilde delâlet eder. Başta Irak Hanefî fakîhlerinin geneli olmak üzere fakîhlerin cumhuru/çoğunluğu bu hususta müttefiktir. Ancak, bu görüşe göre “kat’î”likten maksat has lafzın, söz konusu delilden kendi mânası dışında -aksine bir delil olmadığı sürece-başka bir ihtimali kabul etmemesidir. Yoksa maksat, has lafzın kendi mânası dışında -aksine bir delil olsa dahi- hiçbir şekilde başka bir ihtimali kabul etmemesi değildir. İkinci görüşe göre ise has lafız, hangi mâna için konulmuş ise o mânaya delâlet etmekle birlikte hükmü kat’î değildir. Çünkü her hakikat, mecaz ihtimalini ve her âm da husûs ihtimalini taşır. Dolayısıyla var olan ihtimalle birlikte herhangi bir kat’îlik tasavvur edilemez. Bu görüşü Şâfiî fakîhlerin çoğunluğu ile Semerkant Hanefî fakîhleri savunur. Ayrıca birinci görüş sahipleri (Irak Hanefîleri-Cumhur), has lafzın beyan ihtimalini taşıdığını kabul etmezler. İkinci görüştekilere (Semerkant Hanefîleri-Şâfiîlerin çoğunluğu) göre ise, has lafız beyan ihtimalini taşır.
Teşekkür Ederim.
This article is an examination on the application of the theory of declaration(beyan), which is a method to reach the goal of Shari’ Allah Almighty, on "pure word"(Has Lafz), one of the means of evidence. Has lafz in Hanafî method is divided into four section which are, Mutlaq, muqayyad, emr(decree), nahy(prohibiton). In the method of Mutaqallimîn, starting with Has lafz, every single lafz are evaluated separately. Since the purpose of this article is not to examine the differences between two methods that are based on classification and their reasons but to observe how beyan is applied on different lafz, for modal classification we used Hanafî method whereas for contextual basis both Hanafî and Mutaqallimîn methods are used.
Mutlaq, the first type of Has lafz, is accepted as it is unless there is evidence that it is restricted. Hence it implies an obligation to act in accordance with it. As for muqayyad, the second type which is mentioned above, if a lafz stayed as muqayyad in one place at nas(Qur’an and Sunnah) and also did not appear as mutlaq in another place in nas, then it requires to act on it as muqayyad. If a word is found as mutlaq in one word and muqayyad in another, will each of the mutlaq and muqayyad lafz require one to act according to their place or will the purpose of the mutlaq be determined by muqayyad? " The question brings up the subjection of the mutlaq to muqayyad. According to some Hanafîs from Iraq it is not allowed to subject the Mutlaq to muqayyad and hence reduce two different nasses to one and act according to it. Because what should be done is to act seperatelt in accordance with those two different nasses without subjecting one to another. And for some other Hanafîs from Samarkand, to subject Mutlaq to muqayyad would mean Nash (to cancel the verdict of a verse by another verse). So, with the subjection method, Mutlaq’s verdict is cancelled by muqayyad and after that the verdict of Mutlaq is becomes unavailable. According to the fiqh schools other than Hanafî (Cumhur), the subjection of mutlaq to muqayyad means that muqayyad essentially interprets the Mutlaq. To them, just as âm lafz brings the possibility of has, and mujmal lafz brings the possibility of beyan, Mutlaq lafz brings the possibility of muqayyad. It generally takes two forms for a has lafz to appear as Mutlaq in one nas and muqayyad in another. Itlaq and Taqyid appear either in the reason of the verdict or verdict itself. In the subjection process of Mutlaq-Muqayyad, if Itlaq and taqyid appear in the reason of the verdict and the the verdict is the same in these two nasses, according to Hanafîs Mutlaq cannot be subjected to muqayyad. One should act in accordance with each nass separately. According to the rest of the fiqh schools, the subjection of mutlaq to muqayyad occurs and one must act upon muqayyad nass. For the subjection process between Mutlaq-Muqayyad, is Itlaq and taqyid appear in the verdict itself, four different situation emerges. In the first one, if the reason and the verdict are one, according to all of the fiqh schools, Mutlaq is to be subjected to muqayyad. For the second one, which is the reasons and verdicts are different, and the third one which includes different verdicts but same reasons, according to all of the fiqh schools Mutlaq is not to be subjected to muqayyad. The fourth one which means that the verdict is the same, but the reasons are different, according to Hanafîs Mutlaq is not to be subjected to muqayyad, whereas for Cumhur, mutlaq is to be subjected to muqayyad.
Decree, the third typeof has lafz, signifies the necessity of what is decreed and unless there is a specific indication, decree is not to signify something other than a necessity. Nahy, the fourth type of has lafz, to both Hanafîs and Cumhur signifies a prohibition but according to Hanafîs, this sign must be constant via a certain path. Otherwise, if the new evidence appear as subût u zannî or dalâlati zannî, the thing that is prohibited can only indicates only a Makruh Tahrimi(abominable).
Within ‘ılm al Usûl, there are two different views regarding the declaration of has lafz. According to the first view which ever meaning the has lafz is spoken/sent for, -if there are no indications otherwise- it absolutely signifies that meaning without a doubt. The majority / majority of the jurists, especially the Iraqi Hanafi scholars, are all agreed about this. But according to this view, what is meant by absolution is that the has lafz does not accept any other possibility other than the spoken evidence. The purpose does not indicate that has lafz does not accept any possibility other than its own meaning. According to the second view, while the has lafz signifies which ever meaning it is sent for, its verdict is not absolute. Because every fact carries the possibility of metaphor and every âm carries the possibility of particularity. Therefore, with the existing possibilities, the absoluteness is unimaginable.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2020 |
Acceptance Date | December 8, 2020 |
Published in Issue | Year 2020Volume: 20 Issue: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.