Since the universe is created, it essentially stands as a witness to Allah’s attribute of creativity and power along with His many other attributes. At the same time because it addresses to the perception of conscious beings, it leads to the creation of knowledge. The universe signifies the knowledge of Allah, as it signifies his attributes, and the knowledge of human as it is the humans’ perception. The dual structure of the universe both presents the source and the solution of the problem. The fact that both problem and its solution exist together in the universe creates a paradox for human mind.
For a mind that perceives the universe as in the natural/mental process rather than the fact that it is created, the universe is an open phenomenal field and has nothing ambiguous in it. Therefore, such a mind is obliged to perceive the universe as a fully autonomous system. Whilst the mind that perceives the universe as a created entity, because it does not have the “open” conscious like the previous one, may face the danger of perceiving the universe mythically. A mind that only accepts that the universe is created and has no other knowledge on the matter cannot fully leave the mythical understanding. Therefore, seeing the universe both mythical and factual is a feature of the mind. From this point of view, the “anti-religion” understanding of all the materialist formations starting with the enlightenment philosophy seems to be very consistent in and of themselves.
The revelation may be a guide to a mind that can understand the fact that the universe is created. It is not possible for it to guide the mind that cannot get passed that threshold. In this context, it is quite interesting that in the Qur’an it is frequently declared that Allah is the creator. The knowledge that Allah is the creator is not merely a knowledge but at the same time and maybe even more importantly a sign that the mind is ready to understand the revelation. This is where the faith occurs theologically. Once the mind is ready to understand the revelation, the “knowledge” phase begins. The knowledge on the formal level that cannot produce the readiness of the mind for the revelation cannot move on to the rational truths in the Qur’an. The objection of those who were the first to receive the call of the prophets, with a common voice, "This is nothing but magic", is nothing but the objection of the "false" open mind. By making the universe an "open" phenomenal field, the human mind can make a mistake that is difficult to get rid of by thinking that the universe will be truly open, and therefore it has to see revelation as the source of the problem. The objection “This is nothing but magic.” cannot be limited to the messengers of the message. This objection has epistemological grounds. The fact the those who objected it at the first place gave up on their objections after they truly understood the revelation shows us that this objection was not merely about will at the first place.
Since the objection “This is nothing but magic.” has epistemological grounds, it shows us that this call cannot be understood as its limited formal structure. The call of the prophets to the revelation, to put into today’s words, is related to all the knowledge areas starting with “the philosophy of education”. The call to revelation is not an alternative call but a true, rational call with no alternatives. Similarly, all epistemological domains that are problematic with revelation have the same background in the objection "This is an obvious magic". Those who said "This is obvious magic" said this with the confidence of making a rational determination about the universe and life but Qur’an states that this is not the truth.
When magic is considered within the framework of its use in the Quran, apart from its populist meaning, it starts with the history of humanity and continues with the same importance. The distance between the event and perception of it reveals the degree of the magic. The language of magic is not a utopic one, instead it is a language that is rational enough to be in use within the society. When a person does not recognize magic, he falls under the effect of magic, and when he does, he gets rid of it. The mind that thinks the magic is over is the mind that is exposed to magic the most.
Kâinat yaratılmış olduğundan bir yandan başta Allah’ın halikiyyeti ve kudreti olmak üzere bütün esmâu’l hüsnâsına delâlet ederken, diğer yandan, şuurlu varlıkların idrakine hitap etmesi dolayısıyla bilginin teşekkülüne yol açmaktadır. Kâinat esmâu’l hüsnâya delâlet etmesi yönüyle ilm-i ilâhiyyeye, insan idrakine düşmüş haliyle/şekliyle de ilm-i beşeriyyeye delâlet etmektedir. Kâinatın bu iki farklı yöne açılan yapısı/biçimi hem problemin kaynağını hem de çözümünü ortaya koymaktadır. Problemin ve çözümün bir arada olması zihin için paradoksal bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Kâinatı yaratılmış olmanın dışında sadece aklî/tabiî proses içinde insanın algısına düşen şekliyle anlayan zihin için kâinat olabildiğince açık bir fenomenal alan olup hiçbir saklı kalan yanı bulunmamaktadır; dolayısıyla böyle bir zihin kâinatı tam bir otonom sistem olarak algılamak zorunda kalmaktadır. Kâinatı yaratılmış olarak anlayan zihin ise, ilkinde olduğu gibi “açık” algıya sahip olamadığından kâinatı “mitsel” algılama tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Kâinatın sadece yaratılmış olduğunu bilmekle/kabul etmiş olmakla beraber başka bir bilgiye sahip olmayan bir zihin tamamen mitsel algının dışına çıkamaz. Dolayısıyla evrene hem olgusal hem de mitsel bakmak aklın/zihnin tabii bir özelliğidir. Bu açıdan başta aydınlanma felsefesi olmak üzere bütün materyalist telakkilere dayalı düşünme sistemlerinin “din” karşıtlığı kendi içerisinde oldukça tutarlıdır.
Vahiy kâinatın yaratılmış olduğunu anlayabilen bir zihne rehberlik yapabilir; bu eşiği geçemeyen bir zihne rehberlik yapamaz. Bu açıdan Kur’an’da sık sık Alah’ın yaratıcı olmasına atıf yapılmış olması dikkat çekicidir. Allah’ın yaratıcı olduğunun bilinmesi sadece bir bilgi değil, aynı zamanda, belki daha da önemlisi zihnin vahye hazır hale gelmesini sağlamış olmasıdır, bu kelam ıstılahıyla iman aşamasıdır. Zihin vahye hazır hale geldikten sonra artık “bilgi” süreci başlar. Zihinde vahye “hazıroluşluk” durumunu ortaya çıkaramayan sadece formel seviyedeki bir bilginin Kur’an’daki/rasyonel gerçeklere geçiş yapması mümkün değildir. Peygamberlerin davetine ilk muhatap olanların vahye karşı ortak bir sesle “Bu büyüden başka bir şey değildir” şeklindeki itirazları “yalancı” açık zihnin itirazından başka bir şey değildir. İnsan zihni evreni “açık” bir fenomenal alan yapmakla gerçekten evrenin açık olacağını zannederek çıkılması zor bir yanılgıya düşebilmekte ve vahyi problemin kaynağı olarak görmek zorunda kalmaktadır. “Bu apaçık bir büyüdür” şeklindeki itiraz sadece davetin sahibi peygambere duyulan şahsi düşmanlıkla sınırlı tutulamaz; itirazın epistemolojik dayanakları vardır. Bu itirazı yapanların vahyi anlamalarından sonra bu itirazlarından vaz geçmeleri itirazın sadece iradeyle ilgili olmadığını ortaya koymaktadır.
“Bu apaçık bir büyüdür” şeklindeki itiraz epistemolojik bir zemine sahip olması dolayısıyla davetin sadece formel şekliyle sınırlı olarak anlaşılamayacağını göstermektedir. Peygamberlerin yapmış olduğu vahye davet günümüzün diliyle söylemek gerekirse başta “eğitim felsefesi” olmak üzere bütün bilgi alanlarıyla ilişkili bir konudur. Vahye davet alternatif bir davet değil, bizzat olması gereken alternatifsiz rasyonel bir davettir. Benzer şekilde vahiy ile sorunlu olan bütün epistemolojik alanlar “Bu apaçık bir büyüdür” itirazındaki aynı arka plana sahiptir. “Bu apaçık bir büyüdür” diyenler evren ve hayat hakkında rasyonel bir tespitte bulunmanın güveni içerisinde bunu söylemekteydiler; oysa Kur’an gerçeğin böyle olmadığını bildirmektedir.
Büyü popülist anlamının dışında Kur’an’da kullanıldığı çerçevede ele alındığında insanlık tarihi ile başlamaktadır ve aynı ağırlıkta devam etmektedir. Gerçek ile algılanan arasındaki mesafe büyünün derecesini ortaya koymaktadır. Büyü dili ütopik bir dil değil, toplumda dolanımda olabilecek kadar rasyonel bir dildir. İnsan büyüyü tanımadığında etkisine girer, tanıdığında ise etkisinden kurtulur. Büyünün sona erdiğini düşünen/zanneden zihin ise en fazla büyüye maruz kalan zihindir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2020 |
Acceptance Date | December 8, 2020 |
Published in Issue | Year 2020Volume: 20 Issue: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.