İslam tarihinde önemli bir yere sahip olan Abbasiler dönemi, halifelerinin yaşantıları ile de dikkat çekmektedir. Dönemin ilk halifesi unvanına sahip olan Ebü’l Abbâs es-Seffâh cömert olması, yaptığı işlerde kararlı bir tavır sergilemesi, sıkıntılara ve haksızlıklara rağmen vazifesine karşı daima riayetkâr olması ile tanınmaktadır. Genel olarak İslam tarihi kaynakları onun kan akıtma konusunda istekli oluşunu, hâkimiyetini sağlam temellere oturtana kadar oldukça kan akıttığından bahsetmektedirler. Fakat bu özelliğinin yanı sıra arkadaşlarına karşı mütevazı oluşu, onlarla gece sohbetleri yapması ve sosyal ilişkilerinde insanlara karşı içten olmasıyla da dikkat çekmektedir. Ebü’l Abbâs es-Seffâh’tan sonra tahta geçen Ebû Ca’fer el-Mansûr oldukça tecrübeli, helal ve harama çok dikkat eden, azimli ve zeki bir kişidir. Siyaset yaparken ciddi, ülkesi uğruna gerektiği zaman acımasız olabilen bir hükümdardır. Ebû Ca’fer el-Mansûr lüzumsuz işlere meyletmez, sistemli bir şekilde hareket ederdi. Tüm bunların yanı sıra tarih kaynaklarında onun cimri oluşu çok fazla dile getirilmiştir. Bu özelliğinden dolayı ona Ebû’d-Devânik unvanı verilmiştir. Görkemli bir hükümdarlığa sahip olmasına rağmen zühd hayatı yaşamıştır. En keskin olduğu noktalardan birisi ise içki olmuştur. İlk dönem Abbâsî halifeleri arasında içki içmediğine dair net bilgiler yer alan tek halife Ebû Ca’fer el-Mansûr’dur. Halife Mansûr bu iyi özelliklerine tezat oluşturacak acımasızlıklara da imza atmıştır. Saltanatını sağlamlaştırmak için binlerce Müslüman’ı öldürmüştür. Bu davranış şekli Ehl-i beyt nesline karşı da geçerli olmuştur.
Ebû Ca’fer el-Mansûr’dan sonra hilafet makamına geçen Muhammed el-Mehdî babasına nazaran daha mülayim ve her konuda daha yumuşak huyluydu. Mehdî’nin halk nezdinde sevilen bir kişi olduğu kaynaklarda geçmektedir. Bunun asıl sebebi ise onun sevimli, insanlara eziyet vermeyen, sabırlı ve samimi bir karakter yapısının olmasıdır. Mehdî, dinî hayatına özen gösterdiği gibi hadis ilmine ve hadis ehline karşı özel bir ilgi ve saygı göstermiştir. Musa el-Hâdî’nin halifelik döneminde ise kişiliğinden kaynaklı taşkınlıkların olduğu görülmektedir. İçki ve eğlenmeyi çok sevmesi bunların yanında pervasız ve hükümdarlık görevini yerine getirme konusunda ki liyakatsizliğiyle ön plana çıkmıştır. Fakat tüm bunların yanı sıra bazı kaynaklar onun hükümdarlık işlerinden anladığını, tecrübeli ve adalet sahibi olduğundan bahsetmektedir.
Halife Harun er-Reşîd’in dönemi görkemi ile kendisinden asırlar boyu söz ettirecek kadar meşhur bir dönem olmuştur. Kendisi insanlar tarafından yumuşak huylu, güçlü, saygın olmasıyla övülen bir zattır. O dönemde insanlar arasında en çok gaza eden ve hacca giden kişidir. Lüks bir hayatta yetişmesine rağmen Kur’ân ve sünnete bağlılığı ile bilinmektedir. Dönemi her türlü bilim ve bilgi açısından, imaret, nüfus yönünden oldukça zengindi. Harun er-Reşîd’den sonra tahta geçen oğlu Emîn’in keyfine düşkün, halifeliğe yakışmayan tedbirsizlikleri bulunan bir kişiliğe sahip olduğu kaynaklarda geçmektedir. O namazı az kılması ve içki içmesiyle itham edilmiştir. Emîn yeteneklere ve meziyetlere sahip birisiydi. Zulüm ve şiddetleri ile tanınan ilk Abbâsî halifelerinden uzaktı. Anlaşılmaktadır ki Emîn’in sağlam bir zihniyeti vardı fakat idarecilik kabiliyetinin kendisinde bulunmuyordu. Emîn’den sonra Me’mûn hükümdar olarak tahta geçmiştir. Me’mûn son derece zeki, olgun, otoritesi iyiydi. O özellikle affa meyyal oluşu ile tanınmaktadır. Onun döneminde en dikkat çekici durum bilim ve bilgiye verdiği kıymet olmuştur. Me’mûn ilime değer verdiği gibi fıkıhta, Arap dilinde ve tarihle ilgili olaylarda oldukça mahirdi. Felsefe ve antik Yunan ilimlerine merak sardı ve bunlarda maharet kazandı. Kendinden sonra bir müddet daha devam edecek olan mihne yani Kur’ân’ın yaratılmış olması fikrinin başını çekmiştir.
İlk dönem Abbâsî halifeleri arasında gücü ile ön plana çıkan halife Mu’tasım olmuştur. O, güzel ahlaklı, cesaretli ve yardımsever bir halifeydi. Özel hayatında tutumlu olsa da ülke adına ve askeri harcamalar konusunda oldukça eli açıktı. Heybetli olduğu bilinen Mu’tasım ileri görüşlü, cesur ve iyi eğitim görmüş bir askerdi. Fiziksel gücünün farkında olan Mu’tasım bu özelliği ile gurur duymakla beraber kızdığında öldürmekten imtina etmeyen biriydi. Onun dönemine bakıldığı zaman kaynaklarda olumsuz söylemlerle bulunmamaktadır. Yalnızca Me’mûn’un din hakkındaki görüşlerini takip etmiş Halku’l-Kur’ân konusunda dayatmacı bir politika uygulamıştır. İlk dönem Abbâsî halifelerinin sonuncusu olan Vâsık kaynaklarda zarif, yumuşak huylu, cömert ve şair bir zat olarak geçmektedir. İyi siyaset yapması ile bilinir ve birçok işinde Me’mûn gibi hareket etmiştir. Fakir halka her zaman yardım eli uzatmıştır. Onun döneminde Mekke ve Medine’de hiç dilenci kalmadığı bilinmektedir. Vâsık’ta amcasının ve babasının yolundan giderek Halku’l-Kur’ân konusunda insanları imtihan etmeyi sürdürmüştür.
The Abbasid period which has great importance in the history of Islam stands out especially with the lives of the Caliphs. The first Caliph of this period, Abu’l Abbâs as-Saffâh was known to be a generous, determined man and an officer loyal to his duty under every circumstance. In general, Islamic historical sources also mention his willingness to shed blood, that he shed a lot of blood until he established his dominance. But in addition to this feature, he also draws attention with his humility towards his friends, having long and deep talks with them and being sincere towards people in social life encounters. Abû Ca’fer al- Mansûr who is the successor of Saffâh was a very experienced, determined, and intelligent person who paid great attention to halal and haram. He was very serious in politics and a cruel man when it was needed for the sake of his country. Mansûr did not spend his time on unnecessary deeds and always acted systematically. After all these positive aspects, we also see that historical sources mention him being a stingy person. Because of this feature of him, he was referred to as Abû’d Dawânik. Even though he ruled a great dynasty, he still lived a very simple life. Alcohol was one of his red lines. Among the early period Abbasid Caliphs, he is the only one who’s known to be completely away from consuming alcohol. Of course, he performed cruelties that shadowed his good features. He killed thousands of Muslims to strengthen his dynasty.
The next Caliph, Muhammad al-Mahdî, the son of Mansûr was a tender and gentle person. It is mentioned in the sources that Mahdi was a popular person among the people. The reason for this is that he did not cause problems to people nor he put heavy tasks on them, he was patient and sincere. Mahdî was a religious person who especially had a taste for the discipline of hadith and showed great respect to hadith scholars. When we come to Musa al-Hâdî’s caliphate, it is seen that there was exuberance due to his personality. His love of drinking and entertainment came to the fore with his recklessness and lack of competence to fulfill his duties as a ruler. However, in addition to all these, some sources mention that he had a good command of the ruling and that he was experienced and just.
The period of the caliph Harun ar-Rashîd had been a great era that has been mentioned for centuries for its glory. He was a person who was thought to be gentle, strong, and respectable by people. During his time, he was among the people that went to war and hajj the most. Even though he was born and raised in a luxurious lifestyle, he is known for his commitment to the Qur’an and sunnah. His reign was fairly rich in terms of all kinds of science and knowledge, and population. His son Emîn who was his successor on the other hand is known to be a man of pleasure and unworthy of the caliphate. He was accused of drinking alcohol and neglecting daily prayers. Emîn was a man of craft and far from the early Abbasid caliphs who were known for their cruelties and violence. It is understood that Emîn was a sophisticated man, but he lacked the talent of the ruling. After Emîn, Me’mûn took over the throne. He was highly intelligent, mature, and authoritative. His reputation is mostly based on his tendency to forgive. The most striking situation in his time was the value he gave to science and knowledge. Besides the importance he put in science, Me’mûn is known to be quite skillful in fiqh, the Arabic language, and history. He grew an interest in philosophy and other ancient Greek disciplines over time and gained a good knowledge of them. He also pioneered the idea that the Qur’an was created.
Among the early period Abbasid Caliphs, Mu’tasım was the caliph who came to the fore with his power. He was a brave, benevolent, and good-natured caliph. Although he was very conservative with his expenses, he did not hesitate to spend big money on the country’s military endeavors. Known to be imposing, Mu’tasım was a forward-thinking, brave, and well-trained soldier. Being aware of his physical strength, Mu’tasım was proud of this feature but did not refrain from killing when he got angry. When the historical sources are examined, one cannot find negative claims about him. He only followed Me’mûn’s views on religion and applied and imposing policy on the issue of whether the Qur’an was created. Vâsık, the last of the first Abbasid caliphs, is mentioned as an elegant, mild-mannered, generous, and poet person in the sources. He is known for his good politics and acted like Me’mûn in many of his actions. Always helping out the poor and needy, during his time it is said that there were no beggars in Mecca and Madinah. Wâsık, following his father and uncle, kept forcing people to accept the creation of the Qur’an.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2020 |
Acceptance Date | December 15, 2020 |
Published in Issue | Year 2020Volume: 20 Issue: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.