Altı yüz küsür yıllık bir ömre sahip olan Osmanlı Devleti’nin sadece devlet yapısı, idârî ve ilmiye teşkilatı değil dînî düşüncesi de asırlar içerisinde şekillenmiştir. Bu şekillenmede Osmanlı, kendisinden önceki 6-7 asırlık tecrübeye mirasçı olduğu gibi muhâcir ilim adamlarını topraklarına çekebilmesi de etkili olmuştur. Fatih Sultan Mehmed özellikle İslam dünyasındaki meşhur âlimleri kendi topraklarına çekmeyi bir siyaset olarak uygulamıştır. Böylece Osmanlı’nın ilmî ve düşünce hayatında bir canlılık meydana gelmiştir. Bu kapsamda Horasan’dan Anadolu’ya gelen Şeyh Ali Bistamî/Molla Musannifek dikkat çeken bir isimdir. Musannifek, Osmanlı dînî düşüncesini şekillendiren başat isimlerden Sâdeddîn et-Teftâzânî’nin öğrencilerinden ders görmüştür. Ayrıca 15. yüzyıl Osmanlı’sında önemli isimleri tarikatına çekebilmiş olan Zeyniyye’nin de bir temsilcisidir.
Eserlerinde ve şiirlerinde kendisinden Şeyh Ali diye bahseden Musannifek’in tam adı, “Şeyh Ali b. Mecdüddîn” olup Fahreddin Râzî’nin soyundandır. Doğum tarihi 803/1400’tür. Musannifek, 848/1444 yılında Anadolu’ya taşınmış, 875/1470 yılında da İstanbul’da vefat etmiştir. Kabri Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin mezarı civarındadır.
Musannifek Anadolu’da daha önce yazdığı bazı eserleri tekrar gözden geçirmiş, Arapça ve Farsça yeni eserler de yazmıştır. Yazdığı alanlar gerek yüksek ilimler gerekse alet ilimlerin tamamını kapsar. Telifleri genel olarak şerh türü olup İslam dünyasında kabul görmüş olan temel metinler üzerinedir. Musannifek, sûfî kimliğini de hâiz olup Tasavvuf ilmine dâir en az iki eser yazmıştır. Bunlar Mesnevî şerhi ve Hallü’r-rumûz adlı eseridir.
Yeterli ilgi düzeyine ulaşamayan Musannifek’in Mesnevî şerhi Osmanlı Mesnevî şerh literatürünün ilk örneklerindendir. Mesnevî’nin sadece ilk yedi beytinin şerhi olan bu eser aynı zamanda Mesnevî’nin en geniş hacimli şerhidir. Esere 845/1441 yılında başlamış ve aynı yıl 15 Şevval 845/26 Şubat 1442 tarihinde Bursa’da bitirmiştir.
Eserdeki bazı ifadelerden hareketle aslında eserin tam şerh olarak planladığı anlaşılmaktadır. Musannifek’in Mesnevî’nin kendi dilindeki bu erken dönem mufassal ve değerli şerhinin kendisinden sonraki gelenek tarafından yeterince tanındığı ve geleneği etkilediği söylenemez.
Hallü’r-rumûz ve keşfü’l-künûz Musannifek’in tasavvufî muhtevâlı bir diğer eseridir. Bu eser, Maktül Sühreverdî’nin Risâletü’l-ebrâc olarak bilinen küçük bir risalesinin şerhidir. Bu şerh Musannifek’e, Fâtih Sultan Mehmed tarafından sipariş edilmiştir. İşrâkî mektebin kurucusu olan Maktül Sühreverdî’nin bu muhtasar risalesinin bir Zeynî şeyhine sipariş sebebi eserin “zevkî ilimlerden” olmasıdır. Nitekim şârih eseri doğrudan doğruya tasavvufî muhtevâda şerh etmiştir. Musannifek, şerhe başlamadan önce tasavvufun meselelerine dâir geniş bir mukaddime yazmıştır. Bu bölüm metnin şerhinden daha önemlidir.
Musannifek tasavvufu müdevven bir ilim olarak görür. Her ilmin bir mevzusu olduğunu Tasavvufun mevzûsunun ise şeriatı muhkem kılan, akideyi düzelten, niyetini ve içini temizleyen sâlikin zâtı olduğunu ifade eder. Musannifek’e göre tasavvufun meseleleri ise, yukarıdaki şartları taşıyan sâlikin halleridir. Zira o ilimde sâlikin kendisiyle Rabbine yaklaştığı ve uzaklaştığı hallerden bahsedilir.
Tasavvufu müdevven bir ilim olarak tespit eden Musannifek, onun şer‘î ve ledünnî bir ilim olduğunu ifade eder. Bu ilmin diğer bir özelliği de keşfî, kalbî bir ilim olmasıdır. Bu nitelik onu istidlâlî ilimden ayıran bir özelliktir. Diğer bir özelliği ise kapalı olmasıdır. O ilim, zâhirde ve bâtında peygambere mütâbaat, takvâyı gözetme, açık ve gizli olarak nefis ve hevâ fitnesinden kaçınmaya bağlıdır. Böylesi kişilerin kalbinde inkişâf eden diğer insanlara ise kapalı olan bir ilimdir.
Musannifek’in tasavvufu bir ilim olarak inşâsında mütekaddim dönem tasavvuf geleneğinin izini sürdüğü görülür. Tasavvufu bir metafizik olarak inşâ etmeden ziyâde şerî bir ilim olarak ispât etme ve temellendirme gayreti içerisindedir. O, tasavvufu bir ilim olarak inşâ ederken müteahhir dönem muhakkik sûfîlerinin merkeze aldığı varlık ve varlık meselelerini merkeze almaz. Musannifek, sülûk eden sâlik ve onun yaşadığı mânevî haller üzerine tasavvufu inşâ etmeye gayret eder.
Musannifek’in tasavvufî görüşlerinin şekillenmesinde âlim kişiliği ve ehl-i sünnet hassâsiyeti her zaman kendisini hissettirir. Aslında tasavvufu daha çok takvâ mücâhedesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan ledünnî, kalbî, keşfî ve gâmız bir ilim olarak nitelediği görülür. Tasavvufî bağlamda Musannifek’in en çok etkilendiği kişiler Kelâbâzî, Gazzâlî, Mevlânâ ve Zeynüddîn-i Hâfî olarak dikkat çeker. Mensubu olduğu Zeyniyye’nin pîri gibi o da vahdet-i vücûd karşıtıdır. Gerek Mesnevî gerekse Hallü’r-rumûz şerhinde ne İbn Arabî’ye ne de Ekberî ekole mensup olan muhakkiklere atıf yapar. Musannifek, iyi bir Mevlânâ takipçisidir. Sadece Mesnevî şerhi’nde değil Hallü’r-rumûz’da da Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr’den çok sayıda beyit iktibâs ettiği görülür.
The Ottoman Empire’s, which had a life of over six hundred years, religious thought as well as its state structure, administrative and scientific organization is shaped throughout centuries. In addition to be the inheritor of the previous 6-7 centuries of experience, the Ottomans’ ability to attract immigrant scholars to its lands was also effective in this shaping process. In particular, bringing famous scholars in the Islamic world to the Ottoman lands was implemented by Fatih Sultan Mehmed as a policy. Thus, a movement took place in the scientific and intellectual life of the Ottoman Empire. Within the scope of this policy, Sheikh Ali Bistamî / Molla Musannifek, who came to Anatolia from Khorasan, is an important name. Musannifek took lessons from the students of Sâdeddîn et-Taftâzânî, one of the leading names that formed the Ottoman religious thought. He is also a representative of Zayniyyah group, which was able to attract important names in the 15th century Ottoman Empire.
Referring to himself as Sheikh Ali in his works and poems, Musannifek’s full name is “Sheikh Ali b. Mecdüddîn Muhammad” and he is a descendant of Fakhraddin Râzî. His date of birth is 803/1400. Musannifek moved to Anatolia in 848/1444 and died in Istanbul in 875/1470. His grave is near the tomb of Abu Ayyub el-Ansari. In Anatolia, Musannifek reviewed some of the works he had written before and produced new works in Arabic and Persian. The fields he wrote cover both higher sciences (tafseer, jurisprudence etc.) and instrument sciences (fields related to language used while studying higher sciences). His works are generally a type of commentary and are based on the fundamental texts accepted in the Islamic world. Musannifek has also a Sufi side and at least two works on Sufism (mysticism). These are the “Commentary on Mathnawi” and “Hall al- rumûz”.
The Mathnawi commentary of Musannifek, which could not gather enough interest, is one of the first examples of the Ottoman Mathnawi commentary literature. This work, which is the commentary of only the first seven couplets of the Mathnavi, is also the largest commentary of the Mathnavi. He started the work in 845/1441 and finished it in Bursa on 15 Shawwâl 845/26 February 1442 in the same year.
Some of the certain phrases in this work indicate that it was actually planned to be full commentary on the Mathnawi. One cannot suggest that Musannifek’s detailed and highly valuable commentary on Mathnawi which is written in Mathnawi’s own language has gained recognition by the next generations and inspired the tradition.
Hall al-rumûz and Kashf al-künûz is another Sufism related work of Musannifek. This work is a commentary of a small pamphlet of Maktul/Murdered Suhreverdi’s known as Risâlat al-Abrâc. This commentary was ordered by Fatih Sultan Mehmed. The reason why this concise epistle of Maqtul Suhravardî, who is the founder of Ishrâqî school, was ordered to a Zaynî sheikh is that the work is from “indulgence sciences”. The author prepared the commentary directly in a Sufî manner. Before starting the commentary, Musannifek wrote a wide preface on the issues of Sufism. This section is more important than the commentary itself.
Musannifek sees Sufism as a compiled science. He claims that every science has specific fields of study and Sufism’s are sâlik (a follower of Sufism) himself who makes the sharia solid, corrects the creed, cleans his intention. According to Musannifek, the issues of Sufism are the states of sâlik that meet the above conditions. For, in that science, the situations in which the sâlik comes closer to his Lord and went away from him are mentioned. Musannifek, who identifies Sufism as a compiled science, states that it is a religious and ladunnî science. Another feature of this science is that it is qashf This quality is a feature that distinguishes it from istidlalî sciences. Another feature of this science is that it is a closed one. That science depends on obedience to the prophet both on what is seen and unseen, trying to be pious and avoiding the corruption of soul and the troubles of desire. It is a science that only appears in the hearts of that kind of people and closed to the others.
It is seen that Musannifek followed the traces of the Sufism tradition in the period of muteqaddim in the formation of Sufism as a science. He tries to prove and justify Sufism as a religious (shar‘i) science rather than forming it as a metaphysical entity. While he was forming the Sufism as a science, he did not put existence and issues related to existence in the center as opposed to what Sufis of muteakhhir period had done. Musannifek tries to build the Sufism on sâlik and the spiritual states that a sâlik goes thorugh the path of Sufism.
Tasawwuf Musannifak Zayniyya Order Hallü’r-rumūz Mathnawī Commentary
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2020 |
Kabul Tarihi | 25 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.