İnsanların toplu halde yaşadığı her yer ve zamanda, insanlar arasındaki ilişkiyi düzenlemek, ortaya çıkan problemleri çözmek ya da ortaya çıkabilecek muhtemel sorunları baştan engellemek için
yönetim ile ilgili düşünce ve uygulamalar olarak nitelenebilecek politika disiplininin var olageldiği görülmektedir. Politika alanına felsefi bir bakışla yönelmek olan politika felsefesi, insanın toplumla ve politik iktidarla nasıl bir ilişki kurması gerektiği yönünde çözümlerin arandığı bir alandır. Çalışmamızın amacı, çağdaş politik felsefesinde de önemli bir başlık konusu olan liberalizmin kurucu
temsilcilerinden olan John Locke’un (1 32-1704) politik liberalizm anlayışını değerlendirmektir. Bu değerlendirmeyi yaparken, John Locke’un, temelde inançlara karşı yönetimin tutumunun nasıl
olması gerektiğine dair yazdığı “Epistola de Tolerantia” (Hoşgörü Üzerine Bir Mektup) (1689) ve yaşadığı dönemdeki politik çalkantılara tepki niteliğinde olan “Two Treatises of Government”
(Yönetim Üzerine İki İnceleme) (1 90) isimli ana eserler temel alınmıştır. Dönemin toplumsal ve politik problemlerinin çözümüne yönelik yazılmış olan bu eserlerde John Locke, sadece bireyin negatif
özgürlüğünü savunmakla kalmamış aynı zamanda o, bu çalışmalarında temelde eşit ve özgür olarak dünyaya gelen insanların “hayat, özgürlük ve mülkiyet” haklarını teminat altına alan, sınırları
belirlenmiş bir devlet anlayışını benimsemiştir. Yine Locke, bu eserlerinde sınırları hukukla belirlenmiş bir devleti savunurken öte yandan da temel hak ve özgürlükleri genişleyen bir birey anlayışını egemen kılmaktadır. Bu bağlamda Locke’un bireye ve devlete yönelik söylemleri modern bireyin temel hak ve özgürlük mücadelesinde kayda değer gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Locke’un bu düşünceleri günümüz insan hakları ve demokrasi tartışmalarına da referans oluşturmaktadır. Locke, bireyin kazanımları noktasında insanın özgür iradesi ve emeğiyle elde ettiği şeyin kullanımında
özgür olduğunu ifade eder. Dolayısıyla Locke’ta emek sonucunda elde edilen mülkiyet aynı zamanda bireyi özgürleştiren şey olarak görülebilir. Bu yüzden ona göre devlet, mülkü korumak ve güvenliği sağlamakla yükümlü sınırları belirlenmiş minimal devlet olmalıdır. Zira Locke insanların özgürlüğünü sağlamanın teminatı olarak özel mülkiyetin korunmasını gerekli görmektedir. Bu anlayış da serbest piyasa koşullarını, ekonomik liberalizm anlayışını ya da kapitalist bir sistemi onaylayan hukuk devletini gerekli kılmaktadır.
Locke, hukuk devletinin de teminatı olan yasaların aynı zamanda bireyin özgürlüğünü ve eşitliğini muhafaza edeceğini belirtmektedir. Bu bağlamda Locke’un insanların doğuştan eşit ve özgür
olduklarını onaylayan doğal hukukun şekillendireceği pozitif hukuk anlayışını savunması önemlidir. Bu yüzden Locke, sınırsız yetkilerle donatılmış bir iktidar olamayacağını ve devletin sahip olacağı
yetkinin hiçbir biçimde aşılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Bilhassa yönetim ile ilgili düşünceleri, onun oldukça demokratik bir politik fikre malik olduğunu göstermektedir. Yaşadığı çağı dikkate
alarak değerlendirdiğimizde Locke’un devlet yönetiminde yasama organını bir adım daha önde tutmuş olması, onun demokratik ve özgürlükçü bir tutuma sahip olduğunun güçlü bir işareti olarak
görülebilmektedir. Locke’un kendi döneminde birbiriyle ilişkilendirdiği iki özgürlük alanını yani politik ve dinsel özgürlükleri birlikte vurgulamış olması da önemlidir. Locke’un bu tavrı ifade özgürlüğü ve hoşgörü açısından değerlendirildiğinde daha da önem arz etmektedir. Zira Locke, bir toplumda dinsel toleranstan bahsetmek için, yönetimin din üzerinde hiçbir zoru ya da müeyyidesinin olmaması
gerektiğini ifade etmektedir. O’nun, bu sözünden de anlaşıldığı üzere, politik iktidar ile kilisenin birbirlerinin alanlarına müdahil olmalarını istememektedir. Locke’un bu yaklaşımı devletin inançlı
olana da inanmayana da eşit mesafede durması gerektiği anlamına gelmektedir. Locke’un dinî hoşgörü anlayışına ateistleri ve Katolikleri katmadığına dair bazı eleştiriler yöneltilse de yaşadığı
dönem göz önüne alındığında hoşgörü ve çokkültürlülük anlayışı noktasında farkındalık yarattığını söyleyebiliriz. Politik iktidarın kaynağını toplumda gören Locke’un her zaman için toplumun direnme hakkının saklı olduğuna dair yaptığı çözümlemelere de çalışmada yer verilmiştir. Çalışmada sadece Locke’un toplumun yönetime hangi durumlarda direnmesinden bahsedilmemiş aynı zamanda onun toplumun hangi koşullarda çözüleceğine dair düşüncelerine de değinilmiştir. Zira Locke’a göre toplumun yönetime direnmesi için bazı şartların oluşması da gerekmektedir.
Son olarak, John Locke’un politik liberalizm anlayışının irdelendiği bu çalışmada; onun doğa durumu, doğa yasası, özgürlük, eşitlik, birey, mülkiyet, devlet, direnme hakkı, kadın-erkek eşitliği, hoşgörü, vatandaşlık hakkı ve sözleşme gibi unsurları, eserlerinde nasıl ele aldığına da dikkatler çekilmeye çalışılmıştır.
Politika Liberalizm Özgürlük Mülkiyet Hoşgörü Direnme Hakkı.
It is seen that some political disciplines arise in the form of ideas and applications about government to regulate the relationships between people, solve current problems, or stop possible problems that may arise in the future. Political philosophy which can be regarded as a philosophical view for the field of politics is the study of solutions for the question of how people should interact with society and political power. The aim of this study is to evaluate John Locke’s (1632-1704) ideology of political liberalism as a founder of liberalism that is still a significant subject matter in modern political philosophy.
The two major sources for this evaluation are “Epistola de Tolerantia” (“A Letter Concerning Toleration”, 1689) which deals with how governments should fundamentally behave towards beliefs and “Two Treatises of Government” (1690) which is a reaction against the political turbulences in his time. Written to investigate solutions for contemporary social and political problems, Locke does not only defend an individual’s negative freedom but also inherits an idea of state which is limited but guarantees the citizens’ rights to life, freedom, and property who are fundamentally born as equal and free. Similarly, Locke argues for a government whose limits are defined with law and for an individual with expanding fundamental rights and freedoms. In this regard, Locke’s statements on citizens and government may be regarded as significant advancements for an individual’s pursuit of fundamental rights and freedoms. Such ideas by Locke act as references for current discussions on human rights and democracy.
Locke claims that individuals are free in their use of things which they acquire with their free will and labour. Therefore, property for Locke may be regarded as something that also liberates the individual as property is acquired through labour. For him, state should be based a minimal state limited and tasked with protecting property and providing safety. It is because Locke regards the protection of private property as the assurance of people’s freedom. In turn, this ideology requires free market conditions and a constitutional state which affirms the idea of economic liberalism or capitalist system.
Locke states that laws which are also the foundation of a constitutional state protect individual’s freedom and equality. It is important that he advocates the idea of positive law which is shaped through natural law where people are born free and equal. He states that ruling powers may not have unlimited authority and governments must have limited authority. His ideas especially on governance show that Locke possesses a very democratic political ideology. Locke places the legislature with a higher priority in state management, which may be regarded as an important sign of his democratic and libertarian attitude concerning his time.
It is also significant that Locke emphasizes political and religious freedoms as two fields of freedom together, which is rather important in regards to freedom of speech and tolerance. Similarly, Locke claims that state may not pose any pressure or sanctions on religion to provide religious tolerance. It means that political management and church may not interfere with each other at all. Locke’s approach signifies that state should keep an equal distance to both the believer and non-believer. While there is criticism on Locke as he excludes atheists and Catholics from his idea of religious tolerance, he clearly creates awareness in terms of his ideology of tolerance and multiculturalism based on his time.
This study also includes Locke’s analyses on how society always keeps the right to resistance. It does not only mention the situations where society should resist the government but also the conditions where society would disassemble. According to Locke, there are some circumstances for a society to resist government.
Finally, this study which investigates John Locke’s idea of political liberalism aims to point out how he deals with concepts such as state of nature, natural law, freedom, equality, individual, property, state, right of resistance, equality between men and women, tolerance, right of citizenship and contract in his works.
Politics Liberalism Freedom Property Tolerance Right of Resistance.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2021 |
Kabul Tarihi | 10 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.