İslam düşünce tarihinin gelişim sürecine bakıldığında ana renklerden birisini inanç konusunun oluşturduğu görülmektedir. Ulûhiyet ise, kendi kapsamında birçok ayrıntıyı barındıran bu konunun en önemli bahislerinden birini oluşturmaktadır. Zira ulûhiyet, Müslüman toplumların dinî hayatında merkezi konumunu her zaman korumuştur. Öyle ki, bu konunun daha iyi anlaşılması ve kalıcılığının sağlanması için birçok anlatım tarzı ve edebî yöntem uygulanmıştır. Bu yönüyle ulûhiyet konusunun, İslam toplumlarının edebiyat, kültür ve sanat dünyalarında önemli bir yer tuttuğu görülür. Özellikle tevhit, münacat, esma-i hüsna ve mesnevi gibi çeşitli edebi türler, bu bağlamdaki konuların topluma aktarılmasında daha etkin ve kalıcı bir yol olarak tercih edilmiştir. İslamî Fars edebiyatının simge isimlerinden Abdurrahman Câmî (1414-1492) de, gerek nesir ve gerekse nazım türü eserleriyle bu alana ayrı bir katkı sunmuştur. Onun mesnevi tarzında kaleme aldığı; ulûhiyet, nübüvvet ve ahiret gibi ana bölümlere ayırabileceğimiz Î’tikâd-nâme adlı manzumesinin sadece ulûhiyet bahsi makalemizin konusunu oluşturacaktır. Eserin bazı yerlerinde Ehl-i Sünnet akidesinin Eş’arî çizgisine yapılan vurgular ön plana çıksa da; eser, Sünni akidenin genel hatlarının manzum sunumu olması bakımından ayrı bir önemi haizdir.
When we take a look at the development process of the history of the Islamic thought, we observe that one of the main characteristics has always been ‘belief’. Uluhiyyah is one of the most important aspects of this topic which includes many details within its scope. Because ‘Uluhiyyah’ has always maintained its central position in the religious life of Muslim societies so that many narrative styles and literary methods have been applied to provide a better understanding and to create continuity on this issue. In this respect, it is seen that in the Muslim societies, the notion ‘Uluhiyyah’ holds an important place in their literature, culture and art. Especially, various literary genres such as Tawheed, Münācāt, Al-Asmā al-Husnā and al-Masnavī have been preferred as more effective and more lasting ways to transfer the subjects to the society. Abd Al-rahman Jāmī (1414-1492), a symbol of the Islamic-Persian Literature, has contributed to this field with both prose and poetry type works. I’tikād-nāma, which has been written in the style of masnavi, includes the topics such as uluhiyyah, prophethood, and the afterlife. Among these topics, only the subject of uluhiyyah will make up the main study of our article. In some parts of this work, highlights of the Ash’arī line of the Ahl al-Sunnah have been pointed out, because it has a distinct significance in terms of the presentation of the general lines of the Sunnī belief system.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Kabul Tarihi | 12 Aralık 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019Cilt: 19 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.