Problems such as what conscience is, its nature, where it originates from (whether it is innate or is acquired later), what kind of value it has, whether it has a value in terms of being a moral sanction, whether it can be wrong, what the reasons that lead it to error are and ways to get rid of these errors, the duties of conscience towards man and the duties of man towards conscience are among the topics of discussion of moral philosophy.
The concept of ‘wejdan’ (conscience), which is defined as a secret feeling in the heart that enables people to distinguish between good and evil, is a concept of Arabic origin. The equivalent of this concept in western languages is ‘conscientia’ in Latin, and ‘conscience’ in French and English.
The most important self-control mechanism of human beings in doing right and good and staying away from wrong and bad is conscience. Conscience puts an inner pressure on the person to do good and avoid evil and brings people face to face with very strong inner responses such as peace of mind and feelings of guilt.
Although there are many approaches to the source of conscience, there are two major approaches. The first of these approaches argues that conscience is natural and innate. This understanding is largely based on a religious perspective. It is therefore assumed to be available to all humans. According to this approach, since the source of conscience is natural and divine, all people have a conscience originating from the same divine light. This means that there is no conflict between consciences. Accordingly, conscience is trained and developed with the knowledge of the same source and equipped with the same values.
The second approach to the source of conscience is based on the views that suggest that conscience is formed in a process, under the influence of various factors. While some of them base conscience on sense and experience, others base it on heredity, and some others on reason. As a result, three different views emerge from this approach. The first of these is the view expressed as the evolutionary view. According to them, conscience has a quality that develops through an evolutionary process, is handed down from ancestors to children, and is based on heredity. The second view is the view that bases the conscience on experience, which we can express as the ‘associative view’. The third and last view is the rationalist view that bases conscience on reason.
One of the two basic views on the origin of conscience, the idea that conscience is innate and natural emerges as a very dominant approach. The great majority of moralists and thinkers emphasize that conscience does not make mistakes and has an important value in terms of carrying a moral sanction power. Some moralists talk about the fact that conscience can fall into error because of factors such as ignorance, emotions, and tendencies. However, it is stated that a conscience that does not cut off its connection with the divine, that continues to be enlightened by revelation, and is trained and strengthened, will not make any mistakes and will in fact undertake the duty of a moral High Court.
The results of the 20th-century research on conscience based on different sources are like a reconciliation of past views. It is the general result of these studies that each of the factors that the previous thinkers and moralists put forward individually plays an important role in the formation of conscience.
Muslim moralists talk about the fact that just as the conscience has some duties towards the human being, the human also has some duties towards the conscience. For example, duties such as improving the conscience and ensuring its maturity, listening to the voice of conscience when it puts forward a solid and reliable view on good and evil, and searching for the truth of causes that result in peace or pain to the conscience can be counted among these duties.
Consciousness, which is expressed in philosophy and ethics as ‘a spiritual ability that distinguishes good from bad and evil’, is also defined as ‘the ability to appreciate and determine the moral value of human actions and behaviors. As an element in the definition, the power of choosing between good and bad, and the capacity of questioning and taking account of one's self is called ‘moral conscience’. Thanks to this conscience, a person appreciates or condemns both his own actions and the actions of others.
This study, after a partial explanation of the concept of conscience and elaborating on the moral value of conscience, tries to determine whether conscience has a moral value and whether it has a moral sanction power.
Vicdanın ne olduğu, mahiyeti, nereden kaynaklandığı (fıtri mi yoksa sonradan mı kazanıldığı), nasıl bir değere sahip olduğu, ahlaki müeyyide olma açısından bir değere sahip olup olmadığı, yanılıp yanılmadığı, onu hataya götüren nedenlerin neler olduğu, bunlardan kurtulmanın yolları, vicdanın insana karşı vazifeleri ve insanın vicdana karşı vazifeleri gibi problemler ahlak felsefenin tartışma konuları arasında yer almaktadır.
Kalpte bulunan, insanın iyiyi ve kötüyü ayırt etmesini sağlayan gizli bir his olarak tanımlanan vicdan kavramı Arapça kökenli bir kavramdır. Bu kavramın batı dillerindeki karşılığı ise Latince “conscientia”, Fransızca ve İngilizcede ise “conscience”tır.
İnsanın iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı yapma ve yapmama konusunda en önemli oto-kontrol mekanizması vicdanıdır. Vicdan iyiliği yapma, kötülükten kaçınma hususunda kişide deruni bir baskı kurup, vicdan huzuru, vicdan azabı gibi çok ciddi sonuçlarla insanı yüz yüze getirir.
Vicdanın kaynağı ile ilgili çok çeşitli yaklaşımlar olmasına rağmen, temel olarak iki farklı yaklaşım biçiminden bahsedilebilir. Bunlardan ilki, vicdanın fıtri, doğuştan olduğunu savunan yaklaşımdır. Bu anlayış büyük ölçüde dinî bir temele dayanır. Bu nedenle de bütün insanlarda ortak olduğu varsayılır. Bu yaklaşıma göre vicdanın kaynağının fıtri ve ilahi olması sebebiyle, tüm insanlar aynı ilahi nurdan kaynaklanan bir vicdana sahiptirler. Bu da vicdanlar arası bir çatışmadan söz edilemeyeceği anlamına gelmektedir. Nitekim vicdan aynı kaynağın bilgisiyle eğitilip geliştirilmiş, aynı değerlerle donatılmıştır.
Vicdanın kaynağına dair ikinci yaklaşım biçimi ise; vicdanın bir süreç içerisinde, çeşitli faktörlerin etkisiyle oluştuğunu ileri süren görüşlere dayanır. Bunlardan bir kısmı vicdanı duyu ve deneye dayandırırken, bir kısmı soya çekime, diğer bir kısmı da akla dayandırır. Netice itibariyle bu yaklaşımda üç farklı görüş ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki; ilki tekamülcü görüş olarak ifade edilen görüştür. Bunlara göre vicdan evrimsel bir süreçle gelişen, atalardan evlatlara aktarılan ve soya çekime dayanan bir niteliğe sahiptir. İkinci görüş ise çağrışımcı görüş olarak tanımlayabileceğimiz vicdanı deneye dayandıran görüştür. Üçüncü ve sonuncu görüş ise vicdanı akla dayandıran rasyonalist görüştür.
Vicdanın kaynağına dair iki temel görüşten vicdanın fıtri olduğu düşüncesi oldukça baskın bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır. Ahlakçıların ve düşünürlerin çoğunluğu vicdanın hata yapmayacağı ve ahlaki yaptırım gücü taşıması açısından önemli bir değere sahip olduğu vurgusunu yapmaktadır. Bazı ahlakçılar bilgisizlik, duygular ve eğilimler gibi etkenlerin baskı kurması neticesinde vicdanın hataya düşebileceğinden söz etmektedir. Ancak ilahi kaynakla ilgisini kesmeyen, vahiy ile aydınlanmasını sürdüren, eğitilip güçlendirilen vicdanın ise hata yapmayacağı, hatta yüksek bir mahkeme görevi bile yükleneceği belirtilmektedir.
Farklı kaynaklara dayandırılan vicdana dair XX. yüzyılda yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar ise geçmiş görüşlerin bir uzlaşması gibidir. Önceki düşünür ve ahlakçıların bireysel olarak öne çıkardıkları faktörlerin her birinin vicdanın oluşmasında önemli bir rol oynadığı bu çalışmaların genel sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
İslam ahlakçıları, vicdanın insana karşı birtakım vazifeleri olduğu gibi, insanın da vicdanına karşı birtakım vazifelerinin olduğundan söz ederler. Örneğin vicdanı ıslah etmek ve olgunluğunu sağlamak, hayır (iyi) ve şer (kötü) üzerine sağlam ve güvenilir bir görüş ileri sürdüğü vakit vicdanın sesini dinlemek, vicdana huzur veya acı veren sebeplerin hakikatini araştırmak gibi görevler insanın vicdanına karşı görevleri içerisinde sayılabilir.
Felsefe ve ahlakta, iyiyi kötüden, hayrı şerden ayıran ruhî bir yeti olarak dile getirilen vicdan, bir de “insan fiillerinin, davranışlarının ahlaki değerini takdir ve tayin etmek kabiliyeti” diye tanımlanmaktadır. Tanımda sözü edilen iyi ve kötüye, hayır ve şerre karar verme gücüne, insanın kendini sorgulama ve hesaba çekme kuvvetine, kudretine “ahlaki vicdan” denir. Bu vicdan, sayesinde bir kimse hem kendi fiil ve davranışlarını hem de başkalarının fiil ve eylemlerini takdir eder veya kınar.
Bu çalışmada vicdan kavramı üzerinde kısmi bir açıklama sonrasında onun ahlaki değeri üzerinde durmak suretiyle ahlak açısından bir değer taşıyıp taşımadığı, ahlaki bir yaptırım gücüne sahip olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy, Religious Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Early Pub Date | December 30, 2021 |
Publication Date | December 30, 2021 |
Acceptance Date | October 28, 2021 |
Published in Issue | Year 2021Volume: 21 Issue: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.