Very rich conceptualizations have been made to express Turkish modernization. Although the words Westernization and modernization are widely adopted, the word modernization has been preferred. The realization of it as a transitional process from the Ottoman Empire to the Republic makes it necessary to consider two successive periods, Ottoman-Turkish and Republic-Turkish, under the title of Turkish modernization as a whole. Ottoman-Turkish modernization including innovation in its essence and also points to the pre-Westernization, started with the search for reform and renewal as a result of military defeats (Restoration Process 1703-1789). It was followed by the Reform Process (1789-1839) that West seriously affected and a rapid change happened in the structure of the state and society. In the second of these periods, the ulema -especially in II. Mahmud period- went into a new situation where their effectiveness decreased and the ilmiye including senior ulama, was desired to be transformed into a civil servant responsible for law and religious officials within the body of sheikh al-Islam. With the establishment of the Ministry of Evkaf, the influence of the ulema on foundations decreased. As a result of the centralist policies, the lack of influence of the notables in the provinces has shaken the authority of the lower class ulama at the local level. The new educational institutions opened in the military field creating a new bureaucratic section. This group replaced the madrasah-based ulama in the political-administrative field. Between 1839-1923, there are Tanzimat (1839-1876), II. Abdülhamit (1876-1908) and II. Constitutional Monarchy (1908-1923) periods. In this period expressed as Tanzimat and after, Ottoman-Turkish modernization, which started in a military-technical way, continued in a political and legal framework. The administration, judiciary and education systems of the West were also included in the Ottoman state structure. The ulema class had to gradually leave the administrative, political, legal and educational fields in this period. As a result, the financial situation of the ulama, who transferred their duties in the state to the schooled bureaucrats, deteriorated and they gradually lost their social prestige. The French-secular-rationalist modernization, which is the first stage of the Republic-Turkish modernization, was built on the motto of Turkification and Contemporaryization and religion is contrarily positioned against secularism, similar to that in France. This modernization style, in which a state-led modernization was adopted, would leave its place to the Anglo-Saxon-secular understanding of modernity in the 1950s. This new form contrarily has an understanding that renders the individual libertarian and interprets democratic and secularism as freedom of religion and conscience. Religious representatives in madrasahs, who were excluded in the first modernization of the republic, would be replaced by religious intellectuals graduated from religious education institutions, which started with the opening of AÜİF in 1949 and continued with YİEs and İİFs. After 1982, religious education was united under a single name, and those graduates were named as theologians. The theologians as the continuation of the ulema-religious intellectual line, have produced a seventy-year experience as the sole actors of religious representation with the Republic, and they also have a religiosity typology defined as elite/rational. The position of the theologians as the successor of the ulama in the context of religious leadership has brought some criticisms. The most important of them are being in a secular university, exposed to political influences, rural origins, economic conditions, organized religious structures and external Islamic understandings. As a result, within Turkish modernization in the process that evolved from ulema to religious intellectual and theology, the religious authority represented by madrasahs seems to have left its place to the professionalized roles of theology graduates in the professional field.
Türk modernleşmesini ifade etmeye yönelik oldukça zengin kavramsallaştırmalar yapılmıştır. Bunlardan Batılılaşma, çağdaşlaşma ve modernleşme sözcükleri yaygın olarak benimsenmekle birlikte, modernleşme kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Türk modernleşmesinin Osmanlıdan Cumhuriyet’e intikal eden bir süreç olarak gerçekleşmesi, Osmanlı-Türk modernleşmesi ve Cumhuriyet-Türk modernleşmesi şeklinde birbirinin devamı olan iki dönemi bir ve bütün olarak Türk modernleşmesi başlığı altında ele almayı zorunlu kılmaktadır. Özünde yenileşmeyi barındıran ve Batılılaşma öncesi duruma da işaret eden Osmanlı-Türk modernleşmesi, askerî yenilgilerin sonucunda oluşan ıslahat ve tecdit arayışlarıyla başlamıştır (Restorasyon Süreci- 1703-1789). Bu süreci Batılı toplumlardan çok ciddi bir biçimde etkilenildiği, devlet ve toplum yapısında hızlı bir değişime gidildiği Reform Süreci (1789-1839) izlemiştir. Bu dönemlerin ilkinde, devletin bekasını her zaman öncelemiş olan ulema, yenilik hareketlerine şeran olur vermiş; ordunun teçhiz edilmesine de onay ve destekte bulunmuştur. Bu dönemde ilmiye sınıfı, dinî otorite olma vasfını ve devlet bürokrasisi içindeki güçlü konumunu hâlen muhafaza etmektedir. Bu dönemlerin ikincisinde ise ulema -özellikle II. Mahmut Dönemi’nde- etkinliğinin azaldığı yeni bir duruma geçmiş, üst düzey ulemanın içinde yer aldığı ilmiye, şeyhülislamlık bünyesinde hukuk ve din görevlilerinden sorumlu bir devlet memurluğuna dönüştürülmek istenmiştir. Evkaf Nezaretinin ihdası ile ulemanın vakıflar üzerindeki tasarrufu azalmış, merkeziyetçi politikalar neticesinde de taşrada ayanın etkinliğinin kalmayışı alt sınıf ulemanın yerel düzeydeki otoritesini oldukça sarsmıştır. Askerî alanda açılan yeni eğitim kurumları yeni bir bürokratik kesim oluşturmuş, bu grup zamanla siyasi ve idari alanda medrese kökenli ulemanın yerini almıştır. 1839-1923 tarihleri arasında, Tanzimat (1839-1876), II. Abdülhamit (1876-1908) ve II. Meşrutiyet (1908-1923) dönemleri yer almaktadır. Tanzimat ve sonrası olarak ifade edilen bu dönemde, askerî-teknik bir şekilde başlayan Osmanlı-Türk modernleşmesi, politik ve yasal bir çerçevede devam etmiş; Batı’nın idare, yargı ve eğitim sistemleri de Osmanlı devlet yapısına dâhil edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin tradisyonel örgüsünde sarayla birlikte iktidarın bileşenlerinden biri olan ulema sınıfı ise bu dönemde idari, siyasi, hukuki ve eğitimle ilgili sahaları kademeli olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Neticede devlet içindeki görevlerini mektepli bürokratlara devreden medreseli ulemanın mali durumları kötüleşmiş, toplumsal saygınlıklarını da giderek kaybetmişlerdir. Cumhuriyet-Türk modernleşmesinin ilk etabı olan Fransız-laik-akılcılaşmacı modernleşmesi, Türkleşmek ve Muasırlaşmak mottosu üzerine inşa edilmiş, din ise Fransa’dakine benzer bir şekilde laiklik karşısına konumlandırılmıştır. Devletin güdümünde olan bir çağdaşlaşmanın benimsendiği bu modernleşme tarzı, yerini, 1950’li yıllarda Anglo-sakson-seküler modernlik anlayışına bırakacaktır. Bu yeni modernleşme şekli ise bireyi özgürlükçü kılan, demokratik ve laikliği din ve vicdan özgürlüğü şeklinde yorumlayan bir bagaja sahiptir. Cumhuriyetin ilk modernleşme süreçlerinde dışlanan medreseli dinî mümessiller yerini, 1949 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin açılmasıyla başlayan ve Yüksek İslam Enstitüleri ve İsâmî İlimler Fakültelerinin açılmasıyla devam eden yüksek din öğretimi kurumlarından mezun olan din aydınlarına bırakacaktır. 1982 sonrasında yüksek din öğretimi tek bir isim altında birleştirilmiş, buradan mezun olanlarda ilahiyatçı olarak anılmışlardır. Neticede ulema-din aydını çizgisinin devamı niteliğinde olan ilahiyatçılar, Cumhuriyet’le birlikte dinî temsilin yegâne aktörleri olarak yetmiş yıllık bir tecrübe üretmişler ve elit/rasyonel şeklinde tanımlanabilecek bir dindarlık tipolojisine de sahip olmuşlardır. Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi yüksek din öğretimi kurumlarından mezun olan ilahiyatçıların, dinî liderlik bağlamında ulemanın ardılı olarak temsil ettikleri konum bazı eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Seküler üniversite içinde yer almaları, politik etkilere maruz kalmaları, kırsal kökenleri, ekonomik durumları, örgütlü dinî yapıların ve dış kaynaklı İslami anlayışların etkileri bu eleştirilerden en önemlileri olarak zikredilebilir. Netice olarak, Türk modernleşmesi kapsamında ulemadan din aydınına ve ilahiyatçılığa evrilen süreçte medrese (li)lerin temsil ettiği dinî otorite yerini ilahiyat mezunlarının mesleki sahadaki profesyonelleşmiş rollerine bırakmış görünmektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2023 |
Acceptance Date | June 21, 2023 |
Published in Issue | Year 2023Volume: 23 Issue: 1 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.