İnsan, biyolojik ve psikolojik yönleri olan bir varlıktır. Her kültürde insanın manevi yönüyle ilgili sözcük, kavram ve yaklaşımlar mevcuttur. Bunları genel olarak ruh kavramı etrafında toparlayabiliriz. Temel olarak ruh kavramı, diğer varlıklardan farklı olarak insanın sonlu maddî yönünden bağımsız, birtakım manevi güçleri olan ölümsüz bir tarafı olduğu düşüncesine dayanır. Bu anlayışın oluşmasında başta ölmüş insanların görülmesi olmak üzere uyurken kişinin kendini başka şekillerde görmesinin ve uyanık iken hayal gücünü kullanmasının etkili olduğu görülmektedir.
İnsanlık tarihi boyunca bireyin manevî yönünü temsil eden ruh ve ruhun ölümsüzlüğü düşüncesi, metafizik değerlere sahip dinî inançların şekillenmesinde etkili bir rol oynamıştır. Genel olarak Müslüman kültüründe ruh kelimesiyle karşılanan iki kavram vardır. Bunlardan ilki, ruh-beden bütünlüğünü oluşturan tamamlayıcı bir parça olarak insan ruhu iken; ikincisi, Allah-insan haberleşmesini sağlayan aracı bir unsur olarak vahiy elçisi olan melek ruhtur. Müslüman inancının aslını oluşturan Kur’an’da ve ilk dönem kelâm literatüründe ruh kavramı, ağırlıklı olarak vahyin taşıyıcısı, Ruhul-Kudus (Cebrail/Cibril) isimli melek elçiyi ifade ederken, halk arasında yaygın olarak bilinen ise insanın psikolojik yönünü ifade eden ve öldükten sonra da yeniden bedenle birleşeceği diriliş gününe kadar yaşamaya devam ettiğine inanılan ruhtur. İslâmî öğreti açısından ruh kavramıyla teorik olarak daha çok vahiy meleği kastedilmesine rağmen pratik açıdan toplum nezdinde ağırlıklı olarak insan ruhu anlaşılmaktadır. Günümüz açıdan bu anlayışlardan hangisinin doğru olduğunu tartışmak yerine bunların hangi bağlamda ele alınması gerektiğini ortaya koymak daha önemlidir.
Allah ve elçileri arasında gerçekleşen iletişim, doğrudan toplumu ilgilendirmeyen ve mahiyeti hakkında net bir bilgiye ulaşmanın mümkün olmadığı bir süreç olduğundan ruhu’l-kudus anlamındaki ruh hakkında sadece Kur’an’da haber verilen bilgiler kadar yorum yapmak gerekir. Kur’an’da ise ruhu’l-kudus hakkında çok az bilgi verildiğinden bahsedilerek dikkatlerin melek elçiye değil, getirdiği mesaja çevrilmesi haber verilmektedir. Müslümanlar, güvenilir bir elçi olan ruhu’l-kudusun Allah’tan aldığı vahiyden herhangi bir şey eklemeden veya çıkarmadan olduğu şekliyle peygamberlere ulaştırdığına iman ederler. Dolayısıyla Müslümanlar açısından vahiy meleği anlamında ruh anlayışı için çok fazla tartışılacak bir şeyin olmadığı söylenebilir. Ancak insan ruhu şeklinde anlaşılan ruh kavramı hakkında aynı şeyleri söyleyebilmek için bazı hususların açıklığa kavuşturulması gerekir.
İslâmî öğretide genel olarak dünya ve ahiret şeklinde iki varlık âlemi kabul edilir. Ancak geçmiş kültür ve dinlerden etkilenerek Müslüman kültüründe bu iki âlemin arasında berzah âlemi isminde, üçüncü bir varlık âleminden daha söz edilmektedir. Orada ölmüş kişilere ait ruhlar, yeniden bedenlerine iade edilecekleri ahiretteki diriliş gününe değin beklerler. Dünya hayatındaki bazı özellikleri dolayısıyla faziletli sayılan peygamber, veli, imam ve şehit gibi vefat etmiş salih kimselere ait ruhlar, berzah âlemindeki ayrıcalıkları dolayısıyla henüz ölmemiş insanlarla irtibata geçebilir, hatta fiziksel olarak dünya hayatıyla ilgili tasarruflarda bulunabilirler.
Müslüman inancına göre dünya hayatında iken bireyin kişilik ve zâtını temsil eden bir unsur olarak ruh kavramanın kullanılması, teo-psikolojik bir kurgu olduğundan genel olarak herhangi bir soruna sebep olmadığı görülmektedir. Çünkü insanın biyolojik ve psikolojik yönleri olduğu zaten bilinen bir mesele olduğundan bunun dinsel açıdan farklı bir bakış açısıyla yeniden kurgulanmasında bir sakıncası olmasa gerektir. Ancak ruh kavramının ölüm sonrasında bedenden bağımsız olarak yaşamaya devam eden insanın ölümsüz manevî yönü olarak kullanılması durumunda teolojik açıdan bazı sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bedenden bağımsız bir ölümsüz ruh anlayışı, İslâmî öğretinin genel amaçları içerisinde herhangi bir konuma karşılık gelmediği için itikat açısından gerekli olmayan bir kurgudur. Diğer bir deyişle ölüm sonrasında bedenden ayrılarak yaşamaya devam ettiğine inanılan bir ruhun varlığına inanmak, teolojik açıdan dinî teklifin ne gerekçeleri ne de amaçları arasında yer almaz. Aynı şekilde bedenden bağımsız olarak ruhların mükâfat ve azap gördüklerine inanılan berzah âlemi düşüncesi, ahiret inancıyla birlikte değerlendirildiğinde işlev ve anlamını yitirmektedir. Dolayısıyla ölmüş insanların bekletildiği ruhlar âlemini ifade eden berzah anlayışı, sağlam naklî ve aklî delilleri olan bir hakikatten daha çok zihnin süreğen zaman algısının bir yansıması olarak değerlendirilmeye daha yakın bir görüntü çizmektedir. Bu bağlamda ölümden sonra kıyamete değin insan ruhların yaşadıklarına inanılmış olsa bile hiçbir şekilde onların yaşayan insanlarla iletişim kuramayacaklarının kabul edilmesi gerekir.
Man is a being with psychological and biological aspects. In every culture, there are words terms and approaches related to the spiritual aspect of humans. We can gather all these around the concept of soul. Basically, the concept of soul is based on the idea that, unlike other beings, human beings have an immortal side with some spiritual powers, independent of their finite material aspect. In addition to seeing dead people, it is observed that seeing oneself in other ways while sleeping and using their imagination while awake is effective in forming this understanding.
The idea of soul and immortality of soul which represents the spiritual aspect of the individual throughout the history of humanity has played a great role in shaping religious beliefs with metaphysic values. In general, there are two concepts in Muslim culture that are associated with the word soul. The first one is the human soul as a complementary part that forms the soul-body integrity. The second one is angelic soul which is the revelation messenger that works as an intermediary element that enables the communication between Allah and human. In the Quran, which constitutes the origin of the Muslim belief, and in the early kalam literature, the concept of soul mainly refers to the angelic messenger called The Rūh al-Quds (Gabriel/Jibrīl), who is the bearer of revelation. What is widely known among the people about the soul is that it expresses the psychological aspect of a person and continues to live until the day of the resurrection when it reunited with the body after death. Although the concept of soul in terms of Islamic teachings is theoretically meant as the angel of revelation, from a practical point of view, the society perceives it as the human soul. For today, it is more important to determine on which context these concepts should be dealt with than to discus which is the true use of it.
Since the communication between Allah and his messengers is a process that does not directly concern the society and it is not possible to reach clear information about its nature, so it is necessary to comment about the soul, which interpreted as the rūh al-quds, as much as the information given in the Quran. On the other hand, it is mentioned that very little information is given about the rūh al-quds in the Quran and advised that the attention is turned to the message he brought, not to the angel messenger. Muslims believe that the Rūh al-Quds, is a reliable messenger, did not add or remove anything from the revelation and delivered it to the prophets as he received from Allah. Therefore, it can be said that regarding the angel of revelation, there is not much to discuss about the understanding of soul. However, some points need to be clarified in order to be able to say the same about the concept of the soul understood as the human spirit.
In Islamic teaching, there believed to be two different universes called the world and the afterlife. However, in the Muslim culture, influenced by the past cultures and religions, a third universe of beings, called The Barzakh, is mentioned between these two realms. In there, the souls of the dead wait till their resurrection on the judgement day. Spirits belonging to deceased righteous people such as prophets, saints, imams and martyrs, who are deemed virtuous due to some of their features in the life of the world, can contact people who have not yet died due to their privileges in the realm of the barzakh, and even physically make moves about the worldly life.
According to the Muslim belief, the use of the concept of soul as an element representing the personality and self of the individual in the worldly life is a theo-psychological fiction, so it is seen that it does not cause any problems in general. Because it is a well-known fact that human has biological and psychological aspects, it should not be a problem to reconstruct it from a religious perspective. However, the use of the concept of soul as the immortal spiritual aspect of a person who continues to live independently of the body after death causes some theological problems. An understanding of an immortal soul independent of the body is a belief that is not necessary in terms of creed since it does not correspond to any position within the general purposes of Islamic teaching. In other words, to believe in the existence of a soul that lives independently of the body after the death, theologically is not within the purposes and the reasons of religious call (Taklīf). Likewise, the thought of the barzakh universe which is believed to be a place where souls regardless of the body are rewarded or tormented in, loses its function and meaning when evaluated together with the belief of hereafter.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2020 |
Kabul Tarihi | 19 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020Cilt: 20 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.